KİTAPLARIM
Sis ve Rüzgar
"Sevdadan yana kim geçebilirdi bizi? Sert esen rüzgarlarda, azgın dalgaların karanlığında, kim ayakta kalabilirdi, bizim gibi. Biz aşkı hak edenlerdendik... Biz aşkın içinde hep olmalıydık... Aşkımız ölümü delip, geçmeliydi... Ölüm aşkımıza kurban edilmeliydi... Ebedi bir aşkın içinde olmalıydık... Belki, aşk bahçesinde bir çift gül... Belki de; aşkı ilk tanıyan kalplerin, ilk heyecanı olmalıydık..." Sis ve Rüzgar, iki sevgilinin hiç bitmeyen ve sonsuzluğa uzanan aşklarının romanı…Mistisizm kokulu bu romanı okurken kendinizi bulutların üstünde hissedecek, aşkın miracını yaşayacak ve böylesi bir aşka ilk defa tanık olacaksınız..
Atatürk Lisesinden Anılar Mor Sarı
Öleceğim aklıma gelirdi de, altmış yaşım da, kırk dört sene önce okuduğum ve de bitirebildiğim İzmir Atatürk Lisesi anılarımı yazağım aklıma gelmezdi. Bunu aklıma durduk yerde şeytan getirmedi, Sadık Yemni getirdi. Sadık, Amsterdam'da yaşıyor, bayağ bir eseri var. En son yazdıklarından bir tanesi de "Durum 429". Bu kitap Sadık'ın İzmir Atatürk Lisesi'nde okuduğu "1968" yıllarına ait anılarını içeriyor...
Yaverinin Sesinden
Bir Başka ATATÜRK
Bir aralık Atatürk diyor ki Nuri Conker’e, “Göreceksin! Diyor, Fethi’yi Diyor, Başbakan yapacağım.” Fethi Okyar o zaman Bulgaristan’da Sefirliği var... “Peki, sen ne olacaksın?” Diyor Nuri Conker, Atatürk’e. “Seni, sizi oralara, o mevkilere tayin edecek adam olacağım.” diyor.
Fakat bu Ankara Palas Pavyonuna gitmemizin bir manası vardı. Fransız sefiri de, Ankara’daki Fransız Ambasodor’ü de, bazı geceler oraya gelirdi... Atatürk’ün Fransız sefirini aramasının bir manası var, Hatay meselesiydi. Hatay meselesinde, Fransız sefirini karşısına alır. “Hükümetine yaz! Hatay’ı alacağım... Bunun başka türlüsü yoktur… Hatay’ı alacağım!”
Celal kenara çekildi, gördüm. Böyle bir kanepenin koltuğuna oturmuş, paltosu filan sırtında, içeri girdim. Hiç unutmam, böyle bir hayale yaklaşır gibi bir hisle içeri girdim… “Hoş geldin!” dedi. “Hoş bulduk!” Paşam dedim. Elini uzattı, aldım... O kadar güzel bir eli vardı ki, hiç unutmam. Beyaz, pembe, yumuşak... İnsana tuttuğu zaman zevk veren bir eldi, Atatürk’ün eli.
İstanbullu 60'lar
1960’larda Anadolu’nun akıllı lise mezunu gençleri, eylül başlarında okuyup adam olmak için İstanbul’a göçerdi... Göçmen kuşlar gibi. Çoklukla doktor, mühendis, mimar, eczacı, diş hekimi, avukat, sanatçı olmak için gelirler...
Okullarının yakınında paralarına göre bir yerlere yerleşirlerdi. En geç üç ay içinde
bu koca şehrin; güzelliği, kültürü, sinemaları, sesleri, renkleri ve insanları onları çarpardı.
Kimi korkar kabuğuna çekilir, kimi de üstüne üstüne giderdi... 60’lı yıllarda İstanbul
bir başka güzeldi.
Bu roman: O yılların yaşamının, siyasi olaylarının, popüler müziğinin, caddelerinin ve hepsinden önemlisi yaşanmış aşklarının bir kesitidir. O yıllarda İstanbul’da “Aşk” bir başkaydı.
Aşk Duyuramadığım Çığlığımdır
“Nesibe için inanç kanının son damlasına kadar savaşmaktı. Köklü ailesinden gelen genleri ve aldığı telkin böyleydi. Aşka olan inancını son nefesine kadar korumak, gerekiyorsa onun için ölmek…
Nesibe aşkı genç yaşta tanıdı ve ona tüm kalbiyle inandı. Zamanla aşkı adına gözü pek bir savaşçı oldu… Aşkını son nefesine kadar savundu… Nesibe aşka inananların, aşk çilesi çekenlerin duyulan sesi, yükselen çığlığı oldu…”
Bodrum'un Sevi Perisi
"Bodrum ayrıcalıklı bir yerdir. Bodrum’un perileri, büyülü havası farkında olmadan insanları buraya çeker… Binlerce esin, aşk perisi burayı mesken tutmuştur… Bir anda kalbini alır insanın, anlayamazsın. Kalesinde şövalyelere rastlanabilir, sanat ve fikir mahfellerinde Zeus ile yaşam üzerine tartışabilirsin… Bir bakmışsın mednireğinde Halikarnas Balıkçısı resim yapıyor, Penguen’de Zeki Müren sohbet ediyor… Abartıyor muyum? Hayır! Gece barlarında Afrodit’i raks ederken, Gümüşlük’te Eros’u kadeh tokuştururken görebilirsin… dedim ya burası Bodrum… Ne kadar insan varsa o kadar Bodrum, ne kadar Bodrum varsa o kadar aşk vardır… Bodrum, aşkı yaşamaktır…"